Dünyanın en büyük müzesi Rusya’nın Saint Petersburg kentindeki Hermitage Müzesi’dir. Saint Petersburg, ortasından Neva Nehri’nin geçtiği rüya gibi bir şehirdir. Hermitage Müzesi de bu rüya kentin inci tanesidir.
😻
Devlet müzesi Hermitage’ın 1000 salonunda aynı anda 60 bin sanat yapıtı sergilendiği gibi depolarında da 3 milyona yakın eser vardır. Adeta bir kent kadar kalabalık olan Hermitage Müzesi, UNESCO tarafından “Dünya Mirası” ilan edilmiştir.
😻
Müze, 1711 yılında Rus çarlarının “sanata adadığı” Kış Sarayı’ndan ibaretti. 1745 yılına gelindiğinde sarayı fareler basmıştı, değerli elyazmaları ve tablolar kemirilip duruyordu. Büyük Petro’nun kızı Çariçe Elizabeta Petrovna, durumu öğrenince Rusların “ukaz” dedikleri bir fermanla, Kazan eyaletinden “Bulunacak en iri, avcılıkta en çevik kedilerin toplanıp, yanlarına bir bakıcı katılarak tez zamanda kente gönderilmesi”ni emretti.
😻
Sarayı farelerden temizleyen Kazan kedileri, Çariçe II. Katarina zamanında Hermitage’a iyice yerleşmiş, torunları olmuş ve “Emperyal fermanla atanmış saray memurini” statüsünü kazanmışlardı. Kendi yiyecek içecek giderleri ve maaşı devlet tarafından ödenen bakıcıları vardı.
😻
Emperyal Rusya’dan Sovyet Rusya’ya geçişte, Hermitage Müzesi’nin pisi kadro ve statüsünde hiçbir değişiklik olmadı. Ne var ki Almanların, Sovyet döneminde Leningrad adını alan ve 1941’den 1944’e kadar süren Saint Petersburg kuşatması sırasında, bir soykırıma uğradılar. Aç kalan halk tarafından avlanıp yenildiler ve Hermitage Müzesi’nde tek bir kedi bile sağ kalmadı! Ünlü ressamlar resimlerini yaptılar ki bu başka bir konu.
😻
Savaştan sonra Hermitage için yapılan ilk iş, bu kez yalnız Kazan’dan değil, ülkenin her eyaletinden birer kedi getirtip, müzede SSCB’yi temsilen bir “Sovyet Kedi Kurulu” kurmak oldu! Gelgelelim komünizmden kapitalizme geçen Rusya’daki bütçe kısıtlamalarından Hermitage Müzesi de nasibini aldı ve kedilere yapılan resmi ödeme kesildi. Ama müze çalışanlarının gönlü, böylesine muhteşem bir geleneğin bitirilmesine razı olmadı.
😻
Günümüzde, Hermitage Müzesi’nin gayri resmi pisipisi kadrosunda, adı sanı ve sağlık karnesiyle kayıtlı 50 kedisi var. Bodrum katındaki bir mutfakta, gönüllü müze memurları tarafından süt ve tahıl karışımı mamaları pişiyor, veteriner odasında da gönüllü bir veteriner tedavi ve aşılarını yapıyor. Ama iyi bakılıyorlar diye, müzenin kapısına hemen her gün “sahipsiz” kediler de bırakılıyor, onlar da kovulmuyorlar... Bakıcılar ve veteriner gönüllü olsa da mamaydı, aşıydı derken, Hermitage’ın dört ayaklı nüfusuna ayda 150 dolar harcamak gerekiyor.
😻
Kedisever müze çalışanları, aralarında örgütlenmiş. Aldıkları üç kuruş maaştan her ay başı bir pisi payı ayırıyorlar. Yılda bir kez düzenledikleri sergide, kendi çocuklarının yaptıkları resimleri satışa çıkarıp, onun gelirini de kedi bütçesine ekliyorlar. Bütün bunlara değer çünkü sanat eserlerini farelerden korumakta hâlâ rakipsiz avcılar olarak, onlar da birer müze çalışanı!
😻
Kedilere Saint Petersburg sakinleri de sahip çıkıyor, anonim hayvanseverlerin zaman zaman müzeye getirip bıraktıkları ya da postayla gönderdikleri para zarflarındaki “alıcı adresleri” de çok hoş olabiliyor. Kimi zarfın üstünde “Pisiler için biyolog parası” açıklaması yer alıyor, kimi “Antik Sanat kedilerine” diye yazarak, müzenin hangi bölümündeki kedileri görüp sevdiyse, gönderdiği paranın o kedilere harcanmasını istiyor.
😻
Latince cura fiilinden türeyen küratör sözcüğünün göz kulak olan, kollayan kişi anlamı tam da bu kedilerin Hermitage için yaptıkları...
Comentarios